JAKARTA / JAVA / ENDONEZYA
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE UZANAN KÖPRÜDE ADIM ADIM 14 AY
ASYA – AFRİKA 2002 – 03
Lake Toba’daki son günümde çok enteresan bir şey yaşadım. Öncelikle bu olayla başlamak istiyorum.
Bataklar, Lake Toba civarında yaşayan bir etnik grup. Büyük bir çoğunluğu Hristiyan. Rehberim Sar ile Samoir Adasını gezerken Ambarita köyü yakınlarında bir cenaze merasimi olduğunu fark ediyoruz. Sar, rahatlıkla merasime katılabileceğimizi ve fotoğraf çekebileceğimi söyleyince kalabalığın arasına katılıyorum. Tabuta konmuş cenazenin etrafında kendi geleneksel danslarını yapan takım elbiseli ve kravatlı Batak erkekleri aslında tradisyonel olanla enternasyonal olanın çok güzel bir sentezini yapmışlar gibi geldi bana. Danslardan sonra, en şık kıyafetleri ile gelen misafirlere dağıtılan pilav ve et yemeğinden bana da ikram edildi ama herkes gibi elle yiyemeyeceğimi değil de, biraz evvel öğle yemeğinden kalktığımı ve tok olduğumu bahane etmek bana daha akılcı geldi.

Lake Toba’dan 15 saatlik bir gece yolculuğu ile Bukit Tinggi’ye (BT) ulaşırken, ben de, yanımdaki Seattle’lı sarışın bayan da, Endonezyalıların otobüslerde sigara içme alışkanlıklarından dolayı oldukça rahatsız olmuş ve hiç uyuyamamıştık. BT, neredeyse % 100 Müslüman ağırlıklı bir şehir. Sadece bir gece kalıp Lake Maninjau’ya geçmeyi planlarken üç gece kalıp Maninjau’ya günübirlik gitmek daha az yorucu oldu. Müthiş güzel bir krater gölü. Hele tam tepeden kratere inen yoldaki manzara muhteşem. 45 adet u şeklindeki virajı inerken sürekli değişen manzara ve sanki ayaklarımın altındaki kasabanın görüntüsü gerçekten harikaydı.

Bukit Tinggi civarlarında dünyanın en büyük çiçeği olan ve açtığında iki metreye ulaşan rafflesia yetişiyor ama açma mevsimi değilmiş. Görme şansım olamıyor. Diğer enteresan bir şey daha; civardaki köylerde yaşayan Müslüman halk, kendi bahçelerinde domates, biber yetiştirir gibi toprak havuzlarda balık yetiştiriyor ve büyüdüklerinde de yakalayıp afiyetle yiyorlarmış.
Üçüncü günümde Maningkabau kültürünü daha yakından tanımak için katıldığım, aslında hiç te enteresan olmayan yerler gördüğüm turun en sonunda götürüldüğümüz ve sadece haftada bir kez yapılan manda güreşinde (bull-fighting) bu gezinin en tehlikeli anlarından birini yaşadım. Yenilince rakibinden kaçan bir manda, seyircilerin bulunduğu terasa girince ortalık allak bullak oldu. O arbedede bir İngiliz bayanın tüm pantolonu yırtılırken bir metre yakınımdan geçen manda, şansımıza, bizim gruptan kimseye dokunmadı. Turdaki Hollandalı bir genç bayan “ne kadar şanslıyım hayatımda ilk kez böyle bir dövüş göreceğim” diyordu. Sanırım bu olaydan sonra bugünü hayatı boyunca unutamayacak.

Tek bir otobüsle ve 26 saat süren bir yolculukla Sumatra Adasının en güneyindeki Kalianda’ya Krakatau Adasını görmek için geldim ama bana verilen bilgi maalesef yanlışmış. Günübirlik bir gezi ile adaya gidip dönmek mümkün demişlerdi ama zorunlu olarak bir gece adada çadırda yatmak gerekiyormuş. Daha önce küçük adalarda sıtma riskinin çok yüksek olduğu söylendiğinden bu yağmur mevsiminde Krakatau’ya gitmekten vazgeçiyorum. Gezimin oldukça uzun olması nedeniyle sıtma hapı kullanmak istemiyorum. Oldukça fazla yan etkileri var çünkü.
Java Adası, Sumatra’ya göre oldukça modern. Jakarta, ülkenin en büyük şehri. Tüm gezginlerin ortak kanısı görülecek enteresan bir şey olmadığı yönündeydi. Maalesef ben de aynı kanıdayım. Enteresan bir tarafı olmayan, büyük ve yorucu bir şehir.

Şimdilik bu kadar.
“Life is a journey, not a guided tour”…
Sevgiyle ve sevgimle kalın hepiniz…
Dr. Faruk BUDAK