NHKATA BAY / MALAWI
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE UZANAN KÖPRÜDE ADIM ADIM 14 AY
ASYA – AFRİKA 2002 – 03
Yeni yılı, uzun bir süre konakladığım Hillside Lodge’ta, birlikte gezdiğimiz insanlarla beraber kutlayıp yola çıkmak fikri daha hoş geliyor ve birkaç gün daha burada oyalanıyorum. Yeni yılı Hillside’ta, daha mütevazi, ama bol sohbetli ve keyifli bir ortamda karşılıyoruz. Nihayet 3 Ocak tarihinde, bir buçuk aydan fazla kalmak zorunda kaldığım Zimbabwe’den ayrılabiliyorum.

Zimbabwe ile Malawi arasında sınır olmamasına rağmen Harare’den Malawi’nin en büyük şehri Blaintyre’a 14 saatlik direk otobüs yolculuğu ile gitmek mümkün. Mozambik’in kuzeydeki büyük şehri (aslında bir kasaba) Tete’de, Afrika’nın dördüncü büyük nehri Zambezi’nin ilk kez ötesine geçip (aslında Victoria Şelalelerinde geçecektim ama bildiğiniz gibi Zambia vize vermedi), 15 saatlik bir yolculukta dört ayrı sınırda kontrol edildikten sonra Blaintyre’a ulaşıyorum.
Fiyatların oldukça ucuz olması nedeniyle, birçok Malawili alışveriş ve önemli ihtiyaç maddeleri için Zimbabwe’ye geçiyor. Otobüsler genelde boş giderken, Harare-Blaintyre hattında her taraf eşya ve valiz yüklü. Zimbabwe sınır geçişinde fazla oyalanmamak için toplanan rüşvet miktarı yeterli olmayınca, gümrükçüler her şeyin aşağıya indirilmesini istiyorlar. Bu, en az 3-4 saat burada oyalanmamız, saat 19da kapanan Malawi sınırına yetişemeyeceğimiz ve geceyi bir kez daha Mozambik topraklarında, otobüste uyuklayarak geçireceğim anlamına geliyor. Neyse, işimiz iki saatte bitiyor ve gece 21de Blaintyre’a varıyoruz ama, Hillside’tan tanıdığım ve benden iki gün önce bu yolculuğu yapan Japon, otobüste gecelemek zorunda kalıp ertesi sabah Malawi’ye geçebilmiş.

Hemen ertesi gün, tekrar 12 saatlik uzun ve oldukça yorucu bir Lilongwe yolculuğu daha yapınca vücudum ister istemez yorgun düşüyor ve buradaki yağmur mevsiminden dolayı ilk kez bir soğuk algınlığına yakalanıyorum. Bu arada, yolculuk başından beri taşıdığım koca bir ilaç torbasını da, Afrika’ya girdikten sonra, “Bu geziyi hastalanmadan bitireceğim” diye kendimi şartlandırarak çöpe attığımı (aspirinler ve iki pomat hariç) hatırlatayım.
Blaintyre ve Lilongwe, Malawi’nin iki büyük şehri. Ama bence her ikisi de sıradan birer kasaba. Lilongwe’de aradığımı bulamayınca, ayın 7sinde Malawi Gölünün en güneyindeki Monkey Bay’e geçer geçmez, gölü baştan başa geçen Ilala Feribotunda Nhkata Bay için yer ayırtıp Venice Beach’te iki günlük bir dinlenme molası veriyorum.

Aslında asıl hedefim Monkey Bay’den 20 kilometre uzaktaki CapeMaclear’a geçip orada kalmak ve bir World Heritage Site olan Lake Malawi National Park’ı görmekti, ama Monkey Bay’deki pikap aracın şoförü (maalesef yol bozuk olduğu için minibüs ve taksi yok) benden lokal siyahlara göre on kat fazla para isteyince Monkey Bay’de kalıp günübirlik CapeMaclear’a gitmeye karar veriyorum. Giderken kırk beş dakika süren yolculuk, dönüşte üç saate yakın araç beklemem ve ilk günkü şoförün yolda verdiği molada iki şişe bira içmesini beklemekle birlikte beş saatten fazla sürüyor.
50 yaşındaki İngiliz yapımı efsanevi Ilala feribotu ile seyahat, Malawi’ye gelen gezginlerin mutlaka yaptıkları bir yolculuk. İki gün iki gecelik yolculukta, tek kişilik kabinimin de rahatlığı sayesinde, oldukça keyifli bir yolculukta göl kenarında yaşayan lokal siyahların elektrik, su, tv gibi şeylerden yoksun zorluk dolu yaşamlarını, iskeleden yoksun köylerine haftada iki kez uğrayan Ilala’nın onlar için ne kadar önemli olduğunu daha yakından görebiliyorum.

Ilala yolculuğunun en güzel bölümü, ikinci günün sonunda uğradığımız ve sanki “bir mavi yolculuktaymışım” hissini veren Likoma Island kıyıları oldu. Mozambik topraklarına çok yakın bu güzel ada, güzelliği nedeniyle iki ülke arasında sorun olmaya devam ediyormuş. Hollandalı Annethe ile birlikte gemiden çıkıp bir saat kadar dolaşma imkanımızın olduğu ve 100 yıllık St. Peter Katedralini de gezdiğimiz bu güzel ada, gerçekten yolum ikinci kez Malawi’ye düşerse mutlaka kalmak isteyeceğim sakin ve sessiz bir yer.
Cuma sabahı saat 10da başlayan gemi yolculuğum, Pazar sabahı saat 05 sularında Nhkata’da sona erecek diye beklerken 3,5 saat önce bitiyor. Altı gezgin, gecenin 2sinde küçük bir tekne ile güzel bir backpacker moteli olan Mayoka Village’e gidiyoruz. Göl kenarındaki harika bungalowumda iki-üç günlük bir dinlenceden sonra tekrar kuzeye doğru yola devam ederek İskoçyalı Hristiyan misyonerlerin kurduğu Livingstonia’yı da görüp hafta sonunda Tanzanya’ya geçmeyi planlıyorum.

Sevgiyle ve sevgimle kalın hepiniz…
Dr. Faruk BUDAK